(¯`·._.·İslam Yolu·._.·´¯)

İSLAM YOLU FORUM
Sitemize üye olarak hizmetlerimizden en iyi şekilde yararlanabilirsiniz.


10 Saniyede Üye Olmak İçin Tıklayın

Değerli Misafirlerimiz Forumumuza Hoşgeldiniz. Lütfen Bu Pencereyi Peygamber Efendimiz(S.a.v)'e Bir Salavat Getirerek Kapatınız.
"Allahumme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Ve Ala Ali seyyidina Muhammed"
(¯`·._.·İslam Yolu·._.·´¯)

İSLAM YOLU FORUM
Sitemize üye olarak hizmetlerimizden en iyi şekilde yararlanabilirsiniz.


10 Saniyede Üye Olmak İçin Tıklayın

Değerli Misafirlerimiz Forumumuza Hoşgeldiniz. Lütfen Bu Pencereyi Peygamber Efendimiz(S.a.v)'e Bir Salavat Getirerek Kapatınız.
"Allahumme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Ve Ala Ali seyyidina Muhammed"
(¯`·._.·İslam Yolu·._.·´¯)
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

(¯`·._.·İslam Yolu·._.·´¯)


 
AnasayfaPortalGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum
Çokul Dil Desteği
İslam Yolu
Esma'ul Husna
99 Allah'ın İsimleri
Takvim
Sesli Kur’an Dinle
Mealli Kur'an Dinleyelim
Kimler hatta?
Toplam 10 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 10 Misafir

Yok

Sitede bugüne kadar en çok 98 kişi Ptsi Tem. 31, 2017 10:56 am tarihinde online oldu.
En son konular
» **BİSMİLLAHİRRAHMENİRRAHİM**
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10Çarş. Şub. 15, 2012 1:18 pm tarafından Helin

» Sohbetlerde Hikaye Örneklemeleri
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Şub. 26, 2011 10:54 am tarafından @bdulKadir

» Eşimi nasıl mum gibi yaparım?
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Şub. 26, 2011 10:29 am tarafından @bdulKadir

» Koca hakkı
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Şub. 26, 2011 10:16 am tarafından @bdulKadir

» Zindan-ı atâlete düştüğümüzün sebebi nedir?
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Şub. 26, 2011 10:09 am tarafından @bdulKadir

» Selamun Aleyküm
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Şub. 26, 2011 10:03 am tarafından @bdulKadir

» BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM ... !!!
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10Cuma Ara. 24, 2010 3:14 pm tarafından Helin

» Kurban Bayram Mubarek olsun!!!!!!!!!!!!!!
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10Salı Kas. 16, 2010 8:14 pm tarafından Selma NUran

» Kadının Tek Başına Hacca Gitmesi
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10Paz Ekim 24, 2010 9:41 pm tarafından İslam Yolu

» Kadının yalnız hacca gitmesi ve kasap olarak hacca gitme
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10Paz Ekim 24, 2010 9:39 pm tarafından İslam Yolu

» Hamile kadın hacca gidebilir mi?
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10Paz Ekim 24, 2010 9:38 pm tarafından İslam Yolu

»  Tut Yüreğimin Ellerinden...
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10Paz Ekim 24, 2010 4:10 pm tarafından nurunalanur

» Üstadın ailesinden birkaç kişinin kabri şerifleri
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10Çarş. Ekim 20, 2010 11:40 am tarafından İslam Yolu

» Bediüzzamandır Bu
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10Çarş. Ekim 20, 2010 11:38 am tarafından İslam Yolu

» ÜSTAD'A MEKTUP!
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10Çarş. Ekim 20, 2010 11:36 am tarafından İslam Yolu

» Ana-babanın seksen hakkı
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10Cuma Ekim 15, 2010 10:05 am tarafından İslam Yolu

» Evliliği kolaylaştırın
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10Perş. Ekim 14, 2010 11:57 pm tarafından İslam Yolu

» Bir kıza gelen görücü, o kız olmazsa, onun kızkardeşi ile...
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Ekim 09, 2010 10:57 pm tarafından İslam Yolu

» Dinimize göre düğün nasıl olmalıdır?
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Ekim 09, 2010 10:53 pm tarafından İslam Yolu

» Evlatlar arasinda ayrimcilik
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Ekim 09, 2010 10:51 pm tarafından İslam Yolu

» Evlilikte mutluluğun '9' sırrı
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Ekim 09, 2010 10:48 pm tarafından İslam Yolu

» 'Mutluluk' için 14 öneri
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Ekim 09, 2010 10:44 pm tarafından İslam Yolu

» Mutlu olmak isteyen eşlere tavsiyeler
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Ekim 09, 2010 10:40 pm tarafından İslam Yolu

» Eşinize seni seviyorum deyiniz...
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Ekim 09, 2010 10:28 pm tarafından İslam Yolu

» Yuvayı Yapmak da Yıkmak da Elinizde
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Ekim 09, 2010 10:26 pm tarafından İslam Yolu

» Hz. Yusuf (as)’a bütün insanlığın güzelliğinin yarısının verildiği, doğru mudur?
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Ekim 09, 2010 10:18 pm tarafından İslam Yolu

» Sabah namazına kalkmanın veya kalkamamanın imanın gücüyle alakası var mıdır?
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Ekim 09, 2010 10:16 pm tarafından İslam Yolu

» Camilere kadınların hayızlı iken girmesi caiz mi?
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Ekim 09, 2010 10:14 pm tarafından İslam Yolu

» Bayanların bayan pantolonu giymesi haram mıdır?
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Ekim 09, 2010 10:05 pm tarafından İslam Yolu

» Makyajlı olarak alınan abdest ve kılınan namaz geçerli olur mu?
(onuncu söz) mukaddime Tiny-b10C.tesi Ekim 09, 2010 10:00 pm tarafından İslam Yolu

En iyi yollayıcılar
İslam Yolu
(onuncu söz) mukaddime Empty(onuncu söz) mukaddime 3c500811(onuncu söz) mukaddime Empty 
Helin
(onuncu söz) mukaddime Empty(onuncu söz) mukaddime 3c500811(onuncu söz) mukaddime Empty 
nurunalanur
(onuncu söz) mukaddime Empty(onuncu söz) mukaddime 3c500811(onuncu söz) mukaddime Empty 
Ercan
(onuncu söz) mukaddime Empty(onuncu söz) mukaddime 3c500811(onuncu söz) mukaddime Empty 
ilayda
(onuncu söz) mukaddime Empty(onuncu söz) mukaddime 3c500811(onuncu söz) mukaddime Empty 
Songül
(onuncu söz) mukaddime Empty(onuncu söz) mukaddime 3c500811(onuncu söz) mukaddime Empty 
gülehasret
(onuncu söz) mukaddime Empty(onuncu söz) mukaddime 3c500811(onuncu söz) mukaddime Empty 
Sevda
(onuncu söz) mukaddime Empty(onuncu söz) mukaddime 3c500811(onuncu söz) mukaddime Empty 
Zeynep
(onuncu söz) mukaddime Empty(onuncu söz) mukaddime 3c500811(onuncu söz) mukaddime Empty 
hsn4767
(onuncu söz) mukaddime Empty(onuncu söz) mukaddime 3c500811(onuncu söz) mukaddime Empty 
Hoş Geldiniz !
İslam Yolu Misafirleri

visitors map
Galeri
(onuncu söz) mukaddime Empty

 

 (onuncu söz) mukaddime

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
nurunalanur
Sadık Kardeşimiz
Sadık Kardeşimiz
nurunalanur


Mesaje : 259
Puncte : 648
Reputatie : 6
Data de inscriere : 23/03/10

(onuncu söz) mukaddime Empty
MesajKonu: (onuncu söz) mukaddime   (onuncu söz) mukaddime Tiny-b10Ptsi Nis. 12, 2010 10:28 am

Mukaddime


[ Haşir akidesinin, pek çok ruhî faidelerinden ve hayatî neticelerinden birtek netice-i câmiayı ihtisar ile Beyân ve hayat-ı insâniyyeye husûsan hayat-ı içtimaiyyesine ne derece lüzumlu ve zarurî olduğunu izhar ve bu îmân-ı haşrî akidesinin pek çok hüccetlerinden, bir tek hüccet-i külliyyeyi icmâl ile göstermek ve o akide-i haşriyye ne derece bedihî ve şübhesiz bulunduğunu ifade etmekten ibaret olarak «İki Nokta» dır.]

BİRİNCİ NOKTA: Âhiret akidesi; hayat-ı içtimaiyye ve şahsiyye-i insâniyyenin üssül -esâsı ve saadetinin ve Kemâlâtının esâsatı olduğuna, yüzer delillerinden bir mikyas olarak yalnız «Dört» tanesine işaret edeceğiz.

Birincisi: Nev-i beşerin hemen yarısını teşkil eden çocuklar, yalnız Cennet fikriyle, onlara dehşetli ve ağlatıcı görünen ölümlere ve vefatlara karşı dayanabilirler ve gâyet zaîf ve nazik vücudlarında bir kuvve-i mâneviyye bulabilirler ve her şeyden çabuk ağlayan gâyet mukavemetsiz mizâc-ı ruhlarında, o Cennet ile bir ümid bulup mesrûrâne yaşayabilirler. Meselâ Cennet fikriyle der: «Benim küçük kardeşim veya arkadaşım öldü, Cennetin bir kuşu oldu. Cennette gezer, bizden daha güzel yaşar.» Yoksa, her vakit etrafında kendi gibi çocukların ve büyüklerin ölümleri, o zaîf bîçarelerin endişeli nazarlarına çarpması; mukavemetlerini ve kuvve-i mâneviyyelerini zîr ü zeber ederek gözleriyle beraber ruh, kalb, akıl gibi bütün letâifini dahi öyle ağlattıracak, ya mahvolup veya divâne bir bedbaht hayvan olacaktı...

İkinci delil: Nev-i insanın bir cihette nısfı olan ihtiyarlar, yalnız hayat-ı uhreviyye ile yakınlarında bulunan kabre karşı tahammül edebilirler. Ve çok alâkadar oldukları hayatlarının yakında sönmesine ve güzel dünyalarının kapanmasına mukabil bir teselli bulabilirler ve çocuk hükmüne geçen seriüt-teessür ruhlarında ve mizaçlarında, mevt ve zevalden çıkan elîm ve dehşetli me'yusiyyete karşı, ancak hayat-ı bâkiye ümidiyle mukabele edebilirler. Yoksa, o şefkate lâyık muhteremler ve sükûnete ve istirahat-ı kalbiyyeye çok muhtaç o endişeli babalar ve analar, öyle bir vaveylâ-i ruhî ve bir dağ-

sh: » (S: 102)

dağa-i kalbî hissedeceklerdi ki: bu dünya onlara zulmetli bir zindan ve hayat dahi kasavetli bir azab olurdu.

Üçüncü delil: İnsanların hayat-ı içtimaiyyesinin en kuvvetli medârı olan gençler, delikanlılar, şiddet-i galeyanda olan hissiyatlarını ve ifratkâr bulunan nefis ve hevalarını tecavüzattan ve zulümlerden ve tahribattan durduran ve hayat-ı içtimaiyyenin hüsn-ü cereyanını te'min eden; yalnız Cehennem fikridir. Yoksa, Cehennem endişesi olmazsa «El-hükmü lil-galib» kaidesiyle o sarhoş delikanlılar, hevesâtları peşinde bîçâre zaîflere, âcizlere, dünyayı Cehenneme çevireceklerdi ve yüksek insâniyeti gâyet süflî bir hayvaniyyete döndüreceklerdi.

Dördüncü delil: Nev-i beşerin hayat-ı dünyeviyyesinde en cem'iyyetli merkez ve en esâslı zenberek ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce, bir tahassüngâh ise; aile hayatıdır ve herkesin hânesi, küçük bir dünyasıdır. Ve o hâne ve aile hayatının hayatı ve saadeti ise: samimî ve ciddî ve vefâdârâne hürmet ve hakikî ve şefkatli ve fedâkârâne merhamet ile olabilir. Ve bu hakikî hürmet ve samimî merhamet ise; ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir refakat ve sermedî bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hududsuz bir hayatta birbiriyle pederâne, ferzendâne, kardeşâne, arkadaşâne münasebetlerin bulunmak fikriyle, akidesiyle olabilir. Mesela, der: «Bu haremim, ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta, daimî bir refika-i hayatımdır. Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de zararı yok. Çünki: Ebedî bir güzelliği var, gelecek ve böyle daimî arkadaşlığın hatırı için herbir fedâkârlığı ve merhameti yaparım.» diyerek o ihtiyar karısına,güzelbir hûri gibi muhabbetle, şefkatle, merhametle mukabele edebilir. Yoksa, kısacık bir-iki saat sûrî bir refakatten sonra ebedî bir firak ve müfârakate uğrayan arkadaşlık; elbette gâyet sûrî ve muvakkat ve esâssız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsiyye mânâsında ve bir mecâzî merhamet ve sun'î bir hürmet verebilir ve hayvânatta olduğu gibi; başka menfaatler ve sâir galib hisler, o hürmet ve merhameti mağlub edip o dünya cennetini, cehenneme çevirir...

İşte, îman-ı haşrînin yüzer neticesinden birisi; hayat-ı içtimaiyye-i insâniyyeye taallûk eder. Ve bu tek neticenin de yüzer cihetinden ve faydalarından mezkûr dört delile sâirleri kıyas edilse anlaşılır ki: Hakikat-ı Haşriyyenin tahakkuku ve vukuu; insâniyyetin ulvî hakikatı ve küllî haceti derecesinde kat'îdir. Belki, insanın mîdesindeki ihtiyacın vücudu; taamların vücuduna delâlet ve şehade-

sh: » (S: 103)

tinden daha zâhirdir. Ve daha ziyade tahakkukunu bildirir ve eğer bu hakikat-ı haşriyyenin neticeleri insâniyetten çıksa; o çok ehemmiyetli ve yüksek ve hayatdar olan insâniyyet mahiyeti; murdar ve mikrop yuvası bir lâşe hükmüne sukut edeceğini isbat eder. Beşerin idare ve ahlâk ve içtimâiyatı ile çok alâkadar olan içtimaiyyun ve siyasiyyun ve ahlâkiyyunun kulakları çınlasın!

Gelsinler, bu boşluğu ne ile doldurabilirler ve bu derin yaraları ne ile tedâvi edebilirler?



İKİNCİ NOKTA:Hakikat-ı haşriyenin hadsiz bürhânlarından sâir erkân-ı îmâniyyeden gelen şehadetlerin hülâsasından çıkan bir bürhânı, gâyet muhtasar bir Sûrette Beyân eder. Şöyle ki:

Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın Risâletine delâlet eden bütün mu'cizeleri ve bütün delâil-i Nübüvveti ve hakkaniyyetinin bütün bürhânları, birden hakikat-ı haşriyyenin tahakkukuna şehadet ederek isbat ederler. Çünki: Bu zâtın bütün hayatında bütün dâvaları, vahdâniyetten sonra haşirde temerküz ediyor. Hem umum peygamberleri tasdik eden ve ettiren bütün mu'cizeleri ve hüccetleri, aynı hakikate şehadet eder. Hem وَ بِرُسُلِهِ kelimesinden gelen şehadeti, bedâhet derecesine çıkaran وَ كُتُبِهِ şehadeti de aynı hakikate şehadet eder. Şöyle ki: Başta Kur'an-ı Mu'cizil-Beyânın hakkaniyetini isbat eden bütün mu'cizeleri, hüccetleri ve hakikatları, birden Hakikat-ı Haşriyyenin tahakkukuna ve vukuuna şehadet edip isbat ederler. Çünki: Kur'anın hemen üçten birisi Haşirdir ve ekser kısa Sûrelerinin başlarında gâyet kuvvetli âyât-ı haşriyyedir. Sarîhan ve işareten binler âyâtıyla aynı hakikatı haber verir. isbat eder, gösterir. Meselâ:

( اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ ) ( يَآ اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ اِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ )
( اِذَا زُلْزِلَتِ اْلاَرْضُ زِلْزَالَهَا ) ( اِذَا السَّمَآءُ انْفَطَرَتْ ) ( اِذَا السَّمَآءُ انْشَقَّتْ )
( عَمَّ يَتَسَآءَ لُونَ ) ( هَلْ اَتَيكَ حَدِيثُ الْغَاشِيَةِ )






gibi, otuz-kırk Sûrelerin başlarında bütün kat'iyyetle hakikat-ı haş-

sh: » (S: 104)

riyyeyi kâinatın en ehemmiyetli ve vâcib bir hakikatı olduğunu göstermekle beraber, sâir âyetler dahi o hakikatın çeşit çeşit delillerini Beyân edip ikna' eder. Acaba birtek âyetin birtek işareti, gözümüz önünde ulûm-u İslâmiyede müteaddit ilmî, kevnî hakikatları meyve veren bir kitabın binler böyle şehadetleri ve dâvaları ile, Güneş gibi zuhur eden îmân-ı haşrî; hakikatsız olması Güneşin inkârı belki kâinatın ademi gibi hiçbir cihet-i imkânı var mı ve yüz derece muhal ve bâtıl olmaz mı? Acaba, bir Sultanın birtek işareti yalan olmamak için bâzan bir ordu hareket edip çarpıştığı halde, o pek ciddî ve izzetli sultanın binler sözleri ve va'dleri ve tehdidlerini yalan çıkarmak hiçbir cihette kabil midir ve hakikatsız olmak mümkün müdür? Acaba onüç asırda fâsılasız olarak hadsiz ruhlara, akıllara, kalblere, nefislere hak ve hakikat dairesinde hükmeden, terbiye eden, idare eden bu mânevî Sultan-ı Zîşan'ın birtek işareti böyle bir hakikatı isbat etmeye kâfi iken, binler tasrihat ile bu hakikat-ı haşriyeyi gösterip isbat ettikten sonra, o hakikatı tanımayan bir echel ahmak için Cehennem azabı lâzım gelmez mi ve ayn-ı adâlet olmaz mı? Hem, birer zamânâ ve birer devre hükmeden bütün semâvî suhuflar ve mukaddes kitablar dahi, bütün istikbale ve umum zamanlara hükümran olan Kur'anın tafsilâtla, izahatla tekrar ile Beyân ve isbat ettiği hakikat-ı haşriyyeyi, asırlarına ve zamanlarına göre o hakikatı kat'î kabûl ile beraber, tafsilâtsız ve perdeli ve muhtasar bir Sûrette Beyân, fakat kuvvetli bir tarzda iddia ve isbatları; Kur'anın dâvasını binler imza ile tasdik ederler.

Bu bahsin münasebetiyle Risâle-i Münâcâtın âhirinde: ايِمَانٌ بِالْيَوْمِ الاَخِرِ rüknüne, sâir rükünlerin hususan «Rusül» ve «kütüb»ün şehadetini, münâcât Sûretinde zikredilen pek kuvvetli ve hülâsalı ve bütün evhamları izale eden bir hüccet-i haşriyye aynen buraya giriyor. Şöyle ki: Münâcâtta demiş:

Ey Rabb-i Rahîmim! Resûl-i Ekreminin tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakîmin dersiyle anladım ki: Başta Kur'an ve Resul-i Ekremin olarak, bütün mukaddes kitaplar ve peygamberler, bu dünyada ve her tarafta nümuneleri görülen celâlli ve cemâlli isimlerinin tecellileri daha parlak bir Sûrette ebedül-âbadda devam edeceğine ve bu fâni âlemde Rahîmâne cilveleri, nümuneleri müşahede edilen ihsânatının daha şa'şaalı bir tarzda Dar-ı saadette istimrarına ve bekasına ve




sh: » (S: 105)

bu kısa hayat-ı dünyeviyyede onları zevk ile gören ve muhabbet ile refakat eden müştakların, ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına icmâ ve ittifak ile şehadet ve delâlet ve işaret ederler.

Hem, yüzer mu'cizât-ı bâhirelerine ve âyât-ı katıalarına istinaden, başta Resul-i Ekrem ve Kur'an-ı Hakîmin olarak bütün nurânî ruhların sahibleri olan peygamberler ve bütün münevver alblerin kutubları olan veliler ve bütün keskin ve nurlu akılların madenleri olan sıddîkînler, bütün suhuf-u semâviyyede ve kütüb-ü mukaddesede senin çok tekrar ile ettiğin binler vaadlerine ve tehdidlerine istinaden, hem senin kudret ve rahmet ve inâyet ve hikmet ve celâl ve cemâl gibi âhireti iktiza eden kudsî sıfatlarına, şe'inlerine ve senin İzzet-i Celâline ve saltanat-ı Rububiyyetine itimâden, hem âhiretin izlerini ve tereşşuhatını bildiren hadsiz keşfiyatlarına ve müşahedelerine ve ilmel-yakîn ve aynel-yakîn derecesinde bulunan îtikadlarına ve îmanlarına binaen saadet-i ebediyyeyi insanlara müjdeliyorlar. Ehl-i dalâlet için Cehennem ve ehl-i hidâyet için Cennet bulunduğunu haber verip ilân ediyorlar. Kuvvetli îman edip şehadet ediyorlar...

Ey Kadîr-i Hakîm! Ey Rahman-ı Rahîm! Ey Sâdıkul- Va'dil Kerîm! Ey İzzet ve âzamet ve Celâl sahibi Kahhâr-ı Zülcelâl!.. Bu kadar sâdık dostlarını, bu kadar vaadlerini ve bu kadar sıfât ve şuûnâtını yalancı çıkarmak, tekzib etmek ve saltanat-ı rububiyyetinin kat'î mukteziyatını tekzib edip yapmamak ve senin sevdiğin ve onlar dahi seni tasdik ve itaat etmekle kendilerini sana sevdiren hadsiz makbûl ibâdının âhirete bakan hadsiz dualarını ve dâvalarını reddetmek, dinlememek ve küfür ve isyan ile ve seni vâdinde tekzib etmekle, senin azâmet-i kibriyâna dokunan ve İzzet-i Celâline dokunduran ve Ulûhiyyetinin haysiyyetine ilişen ve şefkat-i Rububiyyetini müteessir eden ehl-i dalâleti ve ehl-i küfrü haşrin inkârında, onları tasdik etmekten yüzbinler derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlisin. Böyle nihayetsiz bir zulümden ve nihayetsiz bir çirkinlikten, senin o nihayetsiz adâletini ve nihayetsiz Cemâlini ve hadsiz Rahmetini, hadsiz derece takdis ediyoruz.Ve bütün kuvvetimizle îman ederiz ki: O yüzbinler sâdık elçilerin ve o hadsiz doğru dellâl-ı Saltanatın olan Enbiya, Asfiya, Evliyalar, hakkal-yakîn, aynel-yakîn, ilmel-yakîn Sûretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine, âlem-i bekadaki ihsanatının definelerine ve dar-ı saâdette tamamıyla zuhur eden güzel isimlerinin hârika güzel



sh: » (S: 106)

cilvelerine şehadetleri hak ve hakikattır. Ve işaretleri doğru ve mutabıktır.Ve beşaretleri sâdık ve vâkidir. Ve onlar bütün hakikatların mercii ve güneşi ve hâmisi olan «HAK» isminin en büyük bir şuaı; bu hakikat-ı ekber-i haşriyye olduğunu îman ederek, senin emrin ile senin ibâdına hak dairesinde ders veriyorlar. Ve ayn-ı hakikat olarak tâlim ediyorlar. Yâ Rab! Bunların ders ve tâlimlerinin hakkı ve hürmeti için bize ve Risâle-i Nur talebelerine îman-ı ekmel ve hüsn-ü hâtime ver Ve bizleri Onların şefaatlerine mazhar eyle, âmin...

Hem nasılki Kur'anın, belki bütün Semâvî Kitapların hakkaniyyetini isbat eden umum deliller ve hüccetler ve Habibullahın, belki bütün Enbiyanın nübüvvetlerini isbat eden umum mu'cizeler ve bürhânlar, dolayısıyla en büyük müddeaları olan âhiretin tahakkukuna delâlet ederler. Aynen öyle de, Vâcib-ül Vücudun vücuduna ve vahdetine şehadet eden ekser deliller ve hüccetler, dolayısıyla Rububiyyetin ve Ulûhiyyetin en büyük medârı ve mazharı olan dâr-ı saadetin ve âlem-i bekanın vücuduna, açılmasına şehadet ederler. Çünki, gelecek makamatta Beyân ve isbat edileceği gibi, Zât-ı Vâcib-ül Vücudun hem mevcûdiyyeti, hem umum sıfatları, hem ekser isimleri, hem Rububiyyet, Ulûhiyyet, Rahmet, İnâyet, Hikmet, Adâlet gibi vasıfları, şe'nleri lüzum derecesinde âhireti iktiza ve vücub derecesinde bâki bir âlemi istilzam ve zaruret derecesinde mükâfat ve mücâzat için haşri ve neşri isterler Evet, mâdem Ezelî, Ebedî bir Allah var; elbette Saltanat-ı Ulûhiyyetinin sermedî bir medârı olan âhiret vardır. Ve madem, bu kâinatta ve zîhayatta gâyet haşmetli ve hikmetli ve şefkatli bir Rubûbiyet-i Mutlaka var. Ve görünüyor. Elbette o Rubûbiyetin haşmetini sukuttan ve hikmetini abesiyyetten ve şefkatini gadirden kurtaran, ebedî bir dâr-ı saadet bulunacak ve girilecek.

Hem madem, göz ile görünen bu hadsiz in'amlar, ihsanlar, lütuflar, keremler, inâyetler, rahmetler; perde-i gayb arkasında bir Zât-ı Rahman-ı Rahîmin bulunduğunu sönmemiş akıllara, ölmemiş kalblere gösterir. Elbette in'âmı istihzadan, ve ihsanı aldatmaktan ve inâyeti adâvetten ve rahmeti azabdan ve lütuf ve keremi ihânetten halâs eden ve ihsanı ihsan eden ve ni'meti ni'met eden, bir âlem-i bâkîde bir hayat-ı bâkiye var. Ve olacaktır.

Hem madem, bahar faslında zeminin dar sahifesinde hatâsız yüzbin kitabı birbiri içinde yazan bir Kalem-i Kudret gözümüz önün



sh: » (S: 107)

de yorulmadan işliyor. Ve o kalem sahibi yüzbin defa, ahd ü va'detmiş ki: «Bu dar yerde ve karışık ve birbiri içinde yazılan bahar kitabından daha kolay olarak geniş bir yerde güzel ve lâyemut bir kitabı yazacağım ve size okutturacağım» diye, bütün fermanlarda o kitapdan bahsediyor. Elbette ve herhalde o kitabın aslı yazılmış ve haşir ve neşir ile hâşiyeleri de yazılacak. Ve umumun defter-i a'malleri onda kaydedilecek.

Hem madem, bu Arz, kesret-i mahlûkat cihetiyle ve mütemadiyen değişen yüzbinler çeşit çeşit enva-ı zevil-hayat ve zevil-ervahın meskeni, menşei, fabrikası, meşheri, mahşeri olması haysiyetiyle bu kâinatın kalbi, merkezi, hülâsası, neticesi, sebeb-i hilkatı olarak gâyet büyük öyle

bir ehemmiyeti var ki: Küçüklüğüyle beraber koca Semâvata karşı denk tutulmuş. Semâvî fermanlarda dâima: رَبُّ السَّموَاتِ وَ اْلاَرْضِ deniliyor. Ve madem, bu mahiyetteki Arzın her tarafına hükmeden ve ekser mahlûkatına tasarruf eden ve ekser zîhayat mevcûdâtını teshir edip kendi etrafına toplattıran ve ekser masnûâtını kendi hevesâtının hendesesiyle ve ihtiyacatının düsturlarıyla öyle güzelce tanzim ve teşhir ve tezyin ve çok antika nevilerini liste gibi birer yerlerde öyle toplayıp süslettirir ki, değil yalnız ins ve cinn nazarlarını, belki Semâvat ehlinin ve kâinatın nazar-ı dikkatlerini ve takdirlerini ve kâinatın sahibinin nazar-ı istihsanını celbetmekle gâyet büyük bir ehemmiyet ve kıymet alan ve bu haysiyetle bu kâinatın hikmet-i hilkatı ve büyük neticesi ve kıymetli meyvesi ve Arz'ın halifesi olduğunu; fenleriyle, san'atlarıyla gösteren.. ve Dünya cihetinde Sâni-i âlem'in mu'cizeli san'atlarını gâyet güzelce teşhir ve tanzim ettiği için, isyan ve küfrüyle beraber dünyada bırakılan ve azâbı te'hir edilen.. ve bu hizmeti için imhal edilip muvaffakıyet gören nev-i benî-âdem var.

Ve madem, bu mahiyetteki nev-i benî-âdem, mizaç ve hilkat itibariyle gâyet zaif ve âciz ve gâyet acz ve fakrıyla beraber hadsiz ihtiyacatı ve teellümâtı olduğu halde, bütün bütün kuvvetinin ve ihtiyarının fevkinde olarak koca Küre-i Arz'ı, o nev-i insana lüzumu bulunan her nevi madenlere mahzen ve her nevi taamlara anbar ve nev-i insanın hoşuna gidecek her çeşit mallara bir dükkân Sûretine getiren, gâyet kuvvetli ve hikmetli ve şefkatli bir Mutasarrıf var ki, böyle nev-i insana bakıyor, besliyor, istediğini veriyor.



sh: » (S: 108)

Ve madem, bu hakikatteki bir Rab; hem, insanı sever; hem, kendini insana sevdirir; hem bâkidir; hem, bâki âlemleri var; hem, adâletle her işi görür ve hikmetle herşey'i yapıyor. Hem bu kısa hayat-ı dünyeviyyede ve bu kısacık ömr-ü beşerde ve bu muvakkat ve fâni zeminde o Hâkim-i Ezelînin haşmet-i saltanatı ve sermediyet-i hâkimiyyeti yerleşemiyor. Ve nev-i insanda vuku bulan ve kâinatın intizâmına ve adâlet ve müvazenelerine ve hüsn-ü cemâline münâfî ve muhâlif çok büyük zulümleri ve isyanları ve veli-ni'metine ve onu şefkatle besleyene karşı ihânetleri, inkârları, küfürleri bu dünyada cezasız kalıp, gaddar zâlim, rahat ile hayatını ve bîçâre mazlum meşakkatler içinde ömürlerini geçirirler. Ve umum kâinatta eserleri görünen şu Adâlet-i Mutlakanın mahiyeti ise; dirilmemek Sûretiyle o gaddar zâlimlerin ve me'yus mazlumların vefat içindeki müsavatlarına bütün bütün zıttır, kaldırmaz, müsaade etmez!

Ve madem, nasılki kâinatın sahibi, kâinattan zemini ve zeminden nev-i insanı intihab edip gâyet büyük bir makam, bir ehemmiyet vermiş. Öyle de, nev-i insandan dahi makasıd-ı Rububiyyetine tevafuk eden ve kendilerini îman ve teslim ile Ona sevdiren hakikî insanlar olan Enbiya ve Evliya ve Asfiyayı intihab edip kendine dost ve muhatâb ederek, onları mu'cizeler ve tevfikler ile ikram ve düşmanlarını Semâvî tokatlar ile tâzib ediyor. Ve bu kıymetli, sevimli dostlarından dahi, onların imamı ve mefhari olan, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı intihab ederek, ehemmiyetli Küre-i Arzın yarısını ve ehemmiyetli nev-i insanın beşden birisini uzun asırlarda Onun nuruyla tenvir ediyor.. âdeta bu kâinat Onun için yaratılmış gibi; bütün gayeleri Onun ile ve Onun dini ile ve Kur'anı ile tezahür ediyor. Ve o pek çok kıymetdar ve milyonlar sene yaşayacak kadar hadsiz hizmetlerinin ücretlerini hadsiz bir zamanda almaya müstahak ve lâyık iken, gâyet meşakkatler ve mücahedeler içinde altmışüç sene gibi kısacık bir ömür verilmiş. Acaba hiçbir cihetle hiçbir imkânı, hiçbir ihtimali, hiçbir kabiliyyeti var mı ki: O Zat, bütün emsâli ve dostlarıyle beraber dirilmesin? Ve şimdi de ruhen diri ve hayy olmasın? İdam-ı ebedî ile mahvolsunlar? Hâşâ, yüzbin def'a hâşâ ve kellâ!..

Evet bütün kâinat ve hakikat-ı âlem, dirilmesini dâva eder ve hayatını Sahib-i Kâinattan taleb ediyor ve mâdem Yedinci Şua olan



sh: » (S: 109)

«Âyet-ül Kübrâ» da herbiri bir dağ kuvvetinde otuzüç aded icmâ-ı azîm isbat etmişler ki: Bu kâinat bir elden çıkmış. Ve birtek Zâtın mülküdür ve kemâlât-ı İlâhiyyenin medârı olan Vahdetini ve Ehadiyyetini bedâhetle göstermişler ve Vahdet ve Ehadiyyet ile bütün kâinat, O Zât-ı Vâhidin emirber neferleri ve müsahhar memurları hükmüne geçiyor ve âhiretin gelmesiyle, kemâlâtı sukuttan; ve Adâlet-i mutlakası, müstehziyâne gadr-ı mutlaktan; ve hikmet-i âmmesi; sefahetkârane abesiyyetten; ve Rahmet-i Vâsiası, lâhiyane tâzibden; ve İzzet-i Kudreti, zelilâne acizden kurtulurlar, takaddüs ederler. Elbette ve elbette ve herhalde îman-ı Billahın yüzer nüktesinden bu sekiz mâdemlerdeki hakikatların muktezasıyla; kıyamet kopacak. Haşir ve neşir olacak. Dâr-ı Mücâzat ve Mükâfat açılacak... Tâ ki arz'ın mezkûr ehemmiyeti ve merkeziyyeti ve insanın ehemmiyeti ve kıymeti tahakkuk edebilsin ve Arz ve insanın Hâlıkı ve Rabbi olan Mutasarrıf-ı Hakîm'in mezkûr adâleti, hikmeti, rahmeti, saltanatı takarrur edebilsin ve o Bâkî Rabb'in mezkûr hakikî dostları ve müştakları îdam-ı ebedîden kurtulsun ve o dostların en büyüğü ve en kıymettarı, bütün kâinatı memnun ve minnettar eden kudsî hizmetlerinin mükâfatını görsün ve Sultan-ı Sermedînin Kemâlâtı naks ve kusurdan ve kudreti acizden ve hikmeti sefahetten ve adâleti zulümden tenezzüh ve takaddüs ve teberri etsin.

Elhâsıl: Mâdem Allah var. Elbette âhiret vardır...

Hem nasılki: Mezkûr üç erkân-ı îmâniyye onları isbat eden bütün delilleriyle haşre şehadet ve delâlet ederler. Öyle de وَ بِمَلئِكَتِهِ وَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَ شَرِّهِ مِنَ اللَّهِ تَعَالَى olan iki rükn-ü imânî dahi, haşri istilzam edip kuvvetli bir Sûrette âlem-i bekaya şehadet ve delâlet ederler. Şöyle ki:

Melâikenin vücudunu ve vazife-i ubûdiyyetlerini isbat eden bütün deliller ve hadsiz müşahedeler, mükâlemeler, dolayısıyla âlem-i ervâhın ve âlem-i gaybın ve âlem-i bekanın ve âlem-i âhiretin ve ileride cin ve ins ile şenlendirilecek olan dâr-ı saâdetin, cennet ve cehennemin vücudlarına delâlet ederler. Çünki: Melekler bu âlemleri izn-i ilâhî ile görebilirler; ve girerler ve Hazret-i Cebrâil gibi, insanlar ile görüşen umum Melâike-i Mukarrebîn mezkûr âlemlerin vücudlarını ve onlar, onlarda gezdiklerini müttefikan haber veriyor-



sh: » (S: 110)

lar. Görmediğimiz Amerika kıt'asının vücudunu, ondan gelenlerin ihbarıyla bedihî bildiğimiz gibi; yüz tevatür kuvvetinde bulunan melâike ihbaratıyla âlem-i bekanın ve dâr-ı âhiretin ve Cennet ve Cehennemin vücudlarına o kat'iyette îmân etmek gerektir ve öyle de îman ederiz.

Hem, Yirmialtıncı Söz olan «Risale-i Kader» de «İman-ı Bilkader» rüknünü isbat eden bütün deliller; dolayısıyla haşre ve neşr-i suhufa ve mizân-ı ekberdeki müvazene-i a'mâle delâlet ederler. Çünki: Herşey'in mukadderatını gözümüz önünde nizâm ve mîzan levhalarında kaydetmek ve her zîhayatın sergüzeşt-i hayatiyyelerini kuvve-i hâfızalarında ve çekirdeklerinde ve sâir elvah-ı misâliyyede yazmak ve her zîruhun, hususan insanların defter-i a'mallerini elvah-ı mahfûzada tesbit etmek, ve geçirmek; elbette öyle muhit bir kader ve hakîmâne bir takdir ve müdakkikane bir kayıd ve hafîzane bir kitabet; ancak Mahkeme-i Kübrâda umumî bir muhakeme neticesinde daimî bir mükâfat ve mücâzat için olabilir. Yoksa o ihâtalı ve inceden ince olan kayıd ve muhâfaza; bütün bütün mânâsız, faidesiz kalır. Hikmete ve hakikate münâfî olur. Hem haşir gelmezse; kader kalemiyle yazılan bu kitab-ı kâinatın bütün muhakkak mânâları bozulur ki, hiçbir cihet-i imkânı olamaz ve o ihtimal, bu kâinatın vücudunu inkâr gibi bir muhal, belki bir hezeyan olur...

ELHASIL: İmânın beş rüknü bütün delilleriyle «Haşr ve Neşrin vukuuna ve vücuduna ve dâr-ı âhiretin vücuduna ve açılmasına delâlet edip isterler ve şehadet edip taleb ederler. İşte hakikat-ı haşriyenin âzametine tam muvafık böyle âzametli ve sarsılmaz direkleri ve bürhânları bulunduğu içindir ki: Kur'an-ı Mu'cizül Beyânın hemen hemen üçten birisi Haşir ve Âhireti teşkil ediyor ve Onu bütün hakaikine temel taşı ve üssül-esâs yapıyor ve herşey'i Onun üstüne bina ediyor...

(Mukaddeme nihayet buldu.)

* * *
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
(onuncu söz) mukaddime
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» (onuncu söz) Mukaddime ve oniki hakikat

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
(¯`·._.·İslam Yolu·._.·´¯)  :: RİSALE-İ NUR'DAN DAMLALAR :: SÖZLER-
Buraya geçin: